Tarihçe [değiştir]
Farabi'nin ayrıca Ud sazını da geliştirdiği söylenilir. Rahmetli Cinuçen Tanrıkorur kendi tarifi ile: “Musıkimizin mızraplı sazları içinde çın çın öten sesiyle en dişisi, yani en kalabalık topluluklarda dahi kendini duyuran sazı olan Kanun, sabit akordlu ve hazır sesli olması bakımından, çalınması kolay gibi görünen eşsiz bir renk ve melodi sazıdır. Halk arasında “kedi gezinse bir nağme çıkar” deyiminin yerleşmiş olmasi bu yüzdendir. Ancak saz hiç de göründüğü gibi kolay degildir. Tel takılırken akord kaynatmak, aktarımlarda mandal eksikliği ve telden tele süzmeler (glıs-sando) sazın ciddi problemleri arasındadır. Paralel oktavlarla,veya alttaki üstteki sesi sabit tutarak, başparmak çarpmaları veya tırnak –mandal kaydırmalarıyla, eller notanın birinci satırındayken gözlerle ikinci satırı okumak ve hızlı parçalarda geçkiler için gereken mandalları zamanından önce (ve çatırtısız) ayarlamak, ayrıca armoni düzenindeki birkaç tele mızrap ve parmaklarla ayni anda vurarak (batı müziği özentisiyle dahi olsa) gitar veya arp tekniğiyle melodiler çalmak, pek kedilerin becerebileceği iş değildir.
Tüm Arap ülkelerinde çok yaygın olan sazın en güzeli Türkiye'de yapılır. Türkiye'deki lutiyeler arap ülkelerine saz yapıp göndermektedirler. 1930'lu yıllardaki Büyük Arap Müziği Şurasın'da kabul edilen eksik mandal sistemi şu anda Arap müzisyenleri tarafından pek yeterli görülmemektedir. Bunun içindir ki Türkiye'den saz sipariş edilmektedir.
Kanun yapımıNapolyon Bonapart’ın 1792’deki Mısır seferinden sonra kanun ve ud, Fransa’ya ayak basmıştır. Aradan iki yüzyıl geçtikten sonra Fransız sanatçı Enriko Masias’ın, tamamen uda benzeyen ancak perdeli bir saz olan ‘lut’u bir Fransız sazı olarak tanıtmasıysa düzeltilmesi gereken bir hatadır.
Piyanonun ilk şekli olduğu bilinen kanunun yapısını iyi anlayabilmek için Batı müziğiyle Türk sanat müziğinin basit bir karşılaştırmasını yapmak gerekir. Şöyle ki; Batı müziği 440 frekanslı ‘la’ sesini ana ses olarak kabul etmiş ve tüm sazların akort prensibini bu ses üzerine kurmuştur. Buna karşılık Türk müziğinde gene 440 frekanslı ses ana ses olarak kabul edilmiştir ancak bu sese ‘re’ adı verilmiştir. Dolayısıyla Batı müziğiyle Türk müziği arasındaki 4 seslik transpoze farkı ortaya çıkmıştır.