8.Yüzyılda Roma merkezi otoritesini kaybetmiş, kırsallaşmış ve büyük güç olma özelliğini kaybetmişti.5’inci ve 8’inci yüzyıllar arasında Roma merkezi yönetiminin bıraktığı boşluğu yeni halklar ve güçlü bireysel hareketler doldurdu.Cermen kabileleri imparatorluğun eski sınırlarında bölgesel egemenlikler kurdular.Bu kabileler İtalya’da Ostrogotlar, İspanya’da Vizigotlar, Gaul’de (Fransa) Frenkler, Britanya’da Anglo-Saxonlar ve Kuzey Afrika’da Vandallardır. Roma’nın gücünü kaybetmesinin sosyal etkilerinin anlaşılması güçtür. Şehirler ve tüccarlar güvenli ticaretin ekonomik yararlarından mahrum kaldılar ve imparatorluğun entelektüel gelişimi kültürel ve eğitimsel birliğin olmamasından dolayı olumsuz etkilendi. Roma sosyal yapısının bozulması dramatiktir. Ticaret yapmak ve şehirlerarası ulaşım eskisi kadar güvenli olmadığından ticarette ve üretimde düşüş görüldü. Uzun mesafeli ticarete dayanan sanayiler; örneğin çanak-çömlek ticareti kısa sürede ortadan kalktı. 7 ve 8.yüzyıllarda Müslümanların Pers İmparatorluğu, Suriye, Mısır, Kuzey Afrika, İspanya, Portekiz ve Akdeniz’in diğer kısımlarını işgal etmesi deniz ticaretini olumsuz etkilediğinden yerelleşmeyi arttırdı. Beceriksiz yöneticilerin üstünkörü çalışmaları kütüphane, umumi banyo, meydan ve eğitim kurumları kurmak için yeterli değildi. Yeni yapılar eskilerinden çok daha küçük ve gösterişsizdi.Şehir duvarları ardındaki Romalı mülk sahipleri büyük değişikliklere sıcak bakmıyorlardı ve kolayca topraklarını bırakıp başka bir yere hareket etmek istemiyorlardı.Bazılarının elinden malları alındı ve Bizans sınırlarına kaçtılar, diğerleri ise yeni yöneticileriyle iyi ilişkiler geliştirmeye çalıştılar.İspanya ve İtalya gibi yerlerde Roma yasalarının ve inançlarının sürdürülmesi gerektiğine inanıldı.Diğer nüfusun yoğun olduğu bölgelerdekiler yeni giyinme şekilleri, yeni bir dil ve yeni gelenek ihtiyacı duydular. Katolik Kilisesi’nin kültürel açıdan birleştirici bir etkisi vardı. Katolikler tarafından nüfuslanmış bazı bölgeler Aryan yöneticiler tarafından işgal edildi. Frankların lideri I.Clovis Aryanizme karşı Katolikliği seçen liderlerden biridir. I.Clovis’in Katolikliği benimsemesi Gaul’deki Frank kabileleri açısından bir dönüm noktasıdır. Piskoposlar aldıkları eğitimden dolayı Ortaçağ toplumunun merkezindeydi. Sonuç olarak yönetimde önemli rol oynadılar.Ancak Batı Avrupa’nın merkezinin dışında kalan bazı bölgeler Hıristiyanlık ya da klasik Roma geleneğinden hiç etkilenmeden kaldılar.Avarlar ve Vikingler gibi savaştı toplumlar hala Batı Avrupa’da yeni doğmakta olan toplumlar için hala tehlike oluşturuyordu. Erken Dönem Ortaçağı monastizmin doğuşuna da tanık oldu.Toplumdan ayrılıp ruhani hayata yönelmek kişilerin tercihiyken, Avrupa monastizmi şeklini Mısır ve Suriye’de meydana çıkan gelenek ve ideolojilerden aldı.Monastizmin ruhani uygulamalara yaklaşımına kenobitizm dendi ve öncülüğünü 4.yüzyılda Aziz Pachomius yaptı.Monastik düşünce Mısır’dan Avrupa’ya 5.yüzyılda hiyeroglif edebiyatla yayıldı. 6.yüzyılda Aziz benedictus monastismizn belirleyici kurallarını idare ve dini ayinler hakkında detaylı bir şekilde yazdı.Ortaçağda manastırlar ve keşişler dini ve politik konularda derin etkiye sahipti, örneğin; zengin ailelerin toprak güvencesi, yeni fethedilen yerlerde kraliyet propagandası ve eğitim gibi konularda çok etkiliydiler. Romanesk sanatın doğuşu olan 8.yüzyıla kadar İtalya dışında taş binalara ilgi yoktu. Roma’daki bina malzemeleri bu türde eser yapmak için çalındı. Roma ve Bizans etkisi baskın kalsa da Çeltik ve Cermen barbar kavimlerin mimari şekilleri Hıristiyan sanatıyla birleştirildi. Batı Avrupa’da yüksek kalitede mücevherler ve dini sanat eserleri yapıldı. Charlamagne ve diğer krallar dini sanat eserlerinin yapılmasına büyük destek verdiler. Bu dönemdeki bazı sanat eserlerinde altın gümüş ve değerli pigmentler kullanılarak İncil’den öyküler anlatılmaya çalışıldı.