Mr.Ackles Yönetici Yardımcısı
Kayıt tarihi : 25/06/10 Mesaj Sayısı : 2531 Paylaşım Puanı : 2629 Yaş : 28
| Konu: Kemik Bahçesi Salı Ağus. 03, 2010 11:59 am | |
|
Yazan: Sibel Oral Yazı Kaynağı: Taraf Gazetesi
Romantik ve tıbbi gerilim romanlarının en çok satan yazarı olan Tess Gerritsen’ın son romanı ‘Kemik Bahçesi’ diğer romanlarının aksine aslında tıp tarihi romanı olma özelliği taşıyor. Yazar bu defa hikayelerini tıp ile örmek yerine, hikayeleri ile tıbbı örmeyi seçmekten ve okuyucusunu şaşırtmaktan çekinmiyor. Cinayetler, mezar soyguncuları, tıp dünyasına hizmet edilmek üzere mezarlarından çalınan cesetler gibi gerilim unsurları içerse de, aslında roman tüm bu trajediler arasında doğan bir aşkın hikâyesini konu alarak günümüze taşıyor.
Kemik Bahçesi, 1888 yılında O.W.H tarafından Margaret adında bir kadına yazılan ve 1830 yılında Boston’da işlenen cinayetlerle birlikte tıp dünyasından o dönem olan olayları anlatan gizemli bir mektup ile başlıyor. Sırlara ışık tutacak olan mektubun, romanın daha ilk satırlarında bıraktığı gizem, yine romanın sonunda yer alan son mektuba kadar devam ediyor.
Şimdiki zaman ile geçmiş zaman arasında açılıp kapanan bir pencere gibi olan romanın okuyucuyla tanışan ilk kahramanı ise yakın zamanda kocasından boşanarak kendine 1880′lerden kalma bahçeli ve harabe bir evi satın alan Julia Hamill. “İşte bir evlilik de böyle sona erdi” diye düşünerek elindeki küreği bahçesindeki toprağa daldıran Julia’nın tek amacı eski kocasından kalan yıkıntılar arasından sıyrılmak iken, kazmaya çalıştığı toprağın altında bir kafatası buluyor. Bu kafatası ve sonrasında çıkarılan kemik parçalarının 1800′lü yıllarda ölmüş bir kadına ait olduğu anlaşılıyor. Bu arada henüz boşandığı kocasının yeniden evleneceği haberini alan Julia, kendini evin bahçesinde yüzyıldan fazladır gömülü olan kadına benzetmekten çekinmiyor. İsmi yüzyıllar içinde kaybolan bu meçhul kadın gibi unutulacağını düşünen Julia, aslında onu kendi yıkıntılarından kurtaracak olan mezar sayesinde peşinden sürükleneceği hikâyelere ve elbette sonunda da aşka yelken açıyor.
Geçmişe Yolculuk
Tess Gerritsen okuyucuya olayları ilk ağızdan aktarmaya karar vermiş olacak ki günümüz zamanında yaşayan Julia’nın umutsuz dünyasından 1830 yılına; İrlandalı Rose Connolly’nin umutsuz ve acılara gebe dünyasına götürüyor okuyucuyu, ve onu büyük aşkı Norris Marshall ile karşılaştırıyor. Norris fakir bir çiftçi bir aileden gelmesine rağmen prestijli Boston Tıp Fakültesi’nde okumakta. Tek dileği iyi bir doktor olmak olan Norris’in bu arzusunu gerçekleştirmek ve okulunun ücretini ödemek için izlediği yol ise kendisiyle birlikte tıp dünyasınında izlediği yasa dışı bir yol; Norris mezar soyguncularıyla beraber yeni gömülmüş cesetleri mezarlarından çıkararak Dr.Thomas Sewall’ın kadavra masasına yatırıyor ve aslında tıp dünyasına hizmet ediyor.
Ateşli loğusa salgınının kol gezdiği o yıllarda ablası Aurnia Tate’i kaybeden Rose’un tek dayanağı ise ölen ablasının küçük kızı Margaret. Fakat her nasıl oluyorsa tanıdığı tanımadığı herkes küçük Margaret’ın peşinde. Margaret’ın doğumuyla birlikte bir takım cinayetler işleniyor ve herkes Norris sanılan Batı Yakası Katili’nin peşine düşüyor. O acımasız katil ise küçük Margaret ve onu tüm bu kötülüklerden kaçırmaya çalışan teyzesi cesaret abidesi Rose Connolly’nin…
Gerçek Hayattan Bir Kahraman: Oliver Wendell Holmes
Romanın 1830 yılında geçen bölümlerinde Norris gibi tıp öğrencisi olan Oliver Wendell Holmes ilk bölümlerde zayıf karakter olarak gözükse de aslında en önemli karakterlerden biri. Öyle ki romanın açılışını yapan gizemli mektup Oliver Wendell Holmes’a ait ve o dönemde herşeyden habersiz olan küçük Margaret’a tam 58 yıl sonra yazılmış. Daha da ötesi romanın bu zayıf görünen kahramanı aslında gerçek yaşamdan romana konuk olmuş. Yazar Tess Gerritsen’ın yazın yaşamında ilk defa gerçek hayattan bir kahramanı romanına konuk etmesinin sebebi ise çok açık: Oliver Wendell Holmes gerçekte de romanın geçtiği 1800′lü yıllarda yaşamış ve Ateşli Loğusa Salgını ile ilgili çalışmalarda bulunmuş başarılı bir doktor. Tess Gerritsen’ın romanı yazmaya başlamadan önce yaptığı araştırmalar onu 1800′lü yıllardaki tıbba kadar geriletmiş ve o dönem doktorların iyileştirdikleri insanlardan kat kat fazla insanın ölümüne neden olduklarını görmüş. Oliver Wendell Holmes’u binlerce kişinin hayatını kurtarmanın sorumluluğunu alan bir dahi olarak gören yazar Gerritsen, romana tarihi bir gerçek kattığı için ilk kez gerçek hayattan bir ismi romanına konu etmiş.
Tansiyonu Yüksek ve Sürükleyici
Okuyucuyu geçmiş zaman ile şimdiki zaman arasında yolculuğa çıkaran romanın, 1830′lardaki bölümlerinde kahramanların sosyal yapıları, mücadeleleri, düş kırıklıkları çok güçlü bir dille anlatılmış olmasına rağmen şimdiki zaman karakterleri oldukça zayıf. Ama yine de Gerritsen, şimdiki zaman kahramanlarıyla geçmiş zaman kahramanlarının aşklarını birbirine bağlamaya çalışmaktan da çekinmemiş. Buna göre Tom Page’in Norris Marshall ile, Julia Hammil’in ise Rose Connelly arasında bir bağ var. Geçmiş zamanda yaşayan Rose’un yaşamından ders çıkarmaya çalışan Julia, aşka dair tüm korkaklığından sıyrılıp romanın sonunda Rose’un izlediği cesaret yoluna giriyor.
Yazarın “İçimde pusuya yatan kitap” olarak tanımladığı ‘Kemik Bahçesi’ sıradan bir seri katil ya da tıbbi gerilim romanlarından farklı olduğu için okuyucularını hayal kırıklığına uğratabilir. Fakat fikri alt yapısında tıbbın gelişmekte olduğu dönemde yaşanan salgınlar ve kadavra karaborsası etrafında dönen aşklar, sırlar, cinayetler ve cesaret abidesi Rose Connoly’nin mücadelesi romanı ilgi çekici kılıyor. Gerritsen’ın yüzyıllar önce yaşanan trajedilerin bir şekilde nasıl iyi bir hikâyeye çevrildiğini ve aşka hakettiği ilgiyi iade edebilmek için yazdığı romanın tansiyonu hiç düşürmeden, okuyucuyu sayfalar boyunca sürüklemekten geri kalmıyor.
Taraf Gazetesi 17 Ocak 2009 | |
|