itabın yazarı, Lewis Carrol. Asıl adı Charles Ludwidge Dodgson (1832-1898); devrinin önemli bir matematikçisiymiş. Piyasaya sürüldüğü tarih 1865; Jules Verne’in Aya Seyahat’iyle aynı yıla tekabül ediyor. Verne’de, bilinmeyen bir dünyaya fantastik bir yolculuk var. Alice’de de aynı yolculuk, bilinç altına –Freudvari dersek “bilinç dışına” yapılıyor.
Carrol, matematikçi olarak anıldığı gibi fotoğrafçılığıyla da maruf. Hatta –kitaptan daha fazla kitabın ve yazarın dedikodusu konuşulduğundan, kulaktan kulağa söylenenler bunlar biraz da – Alice kitabının, bu fotoğraf çekimlerinin ürünü olduğu rivayeti ağır basar. Çocuk fotoğrafı çekmeye meraklı olan yazar – ki bu konuda da ağır ithamlar var hakkında- rahat poz vermeleri, sessiz durmaları için masal anlatır veya masal anlattırırmış çocuklara. Yine rivayet bu ya, Alice adında, bir okul müdürünün kızı varmış…
Pek çok meşhur eserin, özetlerinin kırıntılarını çevirip bize sunduklarından, kitabın künhüne vakıf değiliz/değilim. Orijinalinden okuyan bir öğretim üyesi, sempozyumlardan birinde şu cümleyi kurmuştu: “Alice Harikalar Diyarında’nın girişinde, bir edebiyat tarifi vardır. Yazar der ki: Edebiyat, kafanızın arkasında gözleriniz olmasıdır(Ya da “edebiyat kafanın arkasında göz oluşturur, gibi bir cümleydi- ” Girişinde bu kadar güzel cümle varsa, demek ki kitap da pek yabana atılır cinsten değil. Sadece –kendi adıma söylüyorum- bizim haberimiz yok tamamından.
Filme başlamadan önce yazılmıştı, yukarda duran şiir benzeri,yarıda kesilmiş yazı. Zira benim okuduğum, içinde resimler de bulunan kitapta, köstekli saat taşıyan tavşanı izliyordu kız. Tavşan deliğinden düşüp, boyuna göre küçük bir kapının anahtarını buluyordu. Minik şişeden içtiği sıvı, O’nu o kapıdan geçecek kadar küçültüyordu. Sonra ilerleyen sayfalarda, tekrar büyümesi gerektiğinde, bir pastadan ısırık alıyordu. (Okuduğum bir başka kitap-ki bu anlattığımdan önce okunmuştur- bahçedeki mantarı ısırıyor ve bedeni boyut değiştiriyordu)
Sonra masal anlatacakken uyuyakalan bir fareyi hatırlıyorum mesela. Yazılardan ziyade, o okuduğum kitaptaki resimler kalmış nisyanla malul hafızamda. Kupa Kraliçesi’nin –filmdeki Kırmızı Kraliçe- iskambil kâğıdından askerleri de ha keza öylece hafızamda. Bir de kriket sopası gibi kullanılan flamingolar… Ki Alice, benim okuduğum kitaplarda, o flamingo sopalarıyla alt eder iskambil askerleri…
Film bitince, bambaşka bir Alice seyretmiş oldum. İsmi kendinden daha büyük filmlere bir ilave benim adıma. Avatar gibi… Süslü bir balon. Koskocaman bir sabun köpüğü. Koskocaman bir köpük olduğundan, ışığı müthiş kırarak, albeni yaratarak iletiyor seyirciye… Ve her şeye rağmen, bir sabun köpüğü…
Orijinalini okumamanın verdiği bilgisizliği yazımızın terkisine koyduk, yukarda belirttik zaten. Belki ilk kırılmayı, ilkokul çağında okuduğumuz Alice kırıntısı kitaplara benzemediğinden yaşadık. Fakat yazarken, bu kırılmayı da yazarın bilinç terkisine taşıdık, araya, pek fazla girmesine de izin vermeyeceğiz.
Seyrettiğim tüm masal filmleri gibi – iddialı cümle olmasın diye “okuduğum her masal” gibi demeyeceğim- çocuklardan ziyade büyüklere yapılmış. İki kız kardeş arasındaki iktidar mücadelesine deruhte edilmiş olay. Bir de Alice’in kendini bulma meselesine… Malum, filmde, O’nun rüyalarına “Gerçekçi ol, imkansızı iste” minvalinde yaklaşan babası öldü. Devir, zengin koca bulup unvan ve mal varlığı kazanma zamanı, çağ o çağ… Hımbıl bir zırtapoz buluyorlar dünya güzeli kızımıza.
Tam evlilik teklifi sırasında, ipi kopartıyor Alice. O, sanki acelesi varmış gibi koşturan tavşanı takip ediyor. Gökten düşecek üç elma durumuna kadar da sürecek, macerasını süsleyen kahramanlarla tanışması. Bilge bir tırtıl –onu çok sevdim, belki de nargile içtiğinden-, kumaşlardan harikalar çıkaran bir şapkacı, kedi, fare… Dost ve düşman arasında kalmış hizmetkar bir köpek… Alice’in,çıkartılan gözünü vererek kafaladığı canavar benzeri yaratık… Ve tabii tavşan. Arada tavşanımızı sarhoş gibi görüyorsunuz. Hatta şapkacı ve fareyi de öyle. Belki de Carrol’un kullandığı afyonun –Ludanum denen bir ağrı kesici- kahramanlara yansımasıdır…
Filmi seyredin. Aklınızda ne kalmış ona da bakın sonra. Bir şey kalmadıysa, çocukluğunuzda okuduğunuz o eksik gedik aktarımlı masal kitabına geri dönün. Tabii yine de siz bilirsiniz…
Sanırım, çocuklar masal filmi çekmeden, hiçbir masalsı film, çocuklara hitap etmeyecek.